Sokak lambalarının sönük ışığında, kahveci çırağının camı silerken yaptığı hareket kadar sıradan; ama bir o kadar da derin öykülerle dolu bir kitap elinizde: Mahalle Kahvesi.
Sait Faik, bu kitabında büyük hikâyelerin peşine düşmez. Onun dünyası, köşe başındaki manavda bekleyen yaşlı adamın gözlerinde, denize bakarken sigarasını söndüren bir gencin iç geçirişinde saklıdır. Bir fincan kahveyle başlayan cümleler, bizi insanın en sade, en kırılgan hâline götürür.
Bu öykülerde kahkahalar yüksektir ama hep eksik bir şey kalır geride; sevinç vardır ama içten içe sızlar. Çünkü Sait Faik bilir ki, insanın en derin duyguları kalabalıklar içinde değil, bir mahalle kahvesinin sessizliğinde saklanır.
“Bir insanı sevmekle başlar her şey,” demişti ya yazar,
işte o sevgi burada, bu sokaklarda, bu kahvede, bu öykülerde dolaşır.
Mahalle Kahvesi, edebiyatımızın en büyük hikâye ustasının, sıradan olanın içindeki olağanüstülüğü gösterdiği, yaşamı usulca parçalara ayırıp her birini ayrı ayrı sevmeyi öğrettiği nadir kitaplardan biri.
Sayfalarını çevirdikçe, bir semtin seslerini, kokularını, yüzlerini tanıyacak; belki de kendinizi eski bir tahta sandalyeye oturmuş, elinizde kahveyle pencereden dışarıyı seyrederken bulacaksınız.
Çünkü bu kitap, aslında bir semt değil, insan kalbinin haritasıdır.