Gülsan ne bilsindi bir yıl sonra yeni bir efendisi olacağını ve onun hep böyle kokacağını! Sarı yorga adamdan da, saçtığı o pis kokudan da tiksinecekti.
Tanabay yorganın yanına geldi, yelesini okşadı, başının altını sıvazladı:
- Nasılsın bakalım, terin soğudu mu biraz? Çok mu yoruldun? dedi.
Ben de ölüyorum yorgunluktan. Bana öyle bakma, senin şerefine içtim biraz. Zaferi kutluyoruz. Az içtim, kararımı bilirim ben.
Cephedeyken bile sarhoş olacak kadar içmezdim. Hadi Gülsarı, darılma bana, işte gidiyoruz kendi evimize. Orada bir güzel dinleneceğiz...
Tanabay atın kulaklarım sıkıştırdı. Evden çıkanlar!;; biraz konuştu. Sonra atlara binip her biri kendi yollarına gittiler.
Bütün köy uykudaydı. Sokaklar sessiz, pencereler ışıksızdı. Yalnız uzaktan, hafif hafif bir traktör sesi duyulu-1 Maytaban: At toynağının altında ve iç ortasındaki yumuşak yer.
Elveda Gülsarı/65
yordu. Ay yükselmiş, dağların yukarısına çıkmıştı. Bahçelerde elma ağaçlan tepeden tırnağa çiçek açmıştı ve dallardan birinde bir bülbül ötüyordu. Bu terkedilmiş sessiz köyde ne işi vardı bu bülbülün. Şakıyor, şakıyor sonra kendi se-siiti dinler gibi duruyor, yine şakıyordu